
Arabaya binmeme eylemi yine kitlesel olmadıkça başarıya ulaşamayacak bir eylem olduğundan onu bir kenara bırakıyorum. Daha güncel basit bir örnek vereceğim.
İstanbuldaki piknik yapma kültürü, mangal kültürü 2006da Mine Kırıkkanatı çok rahatsız etmiş, sonra bu rahatsızlığını dile getirmenin en yanlış üslubunu seçtiği için köşe yazarlığından olmuştu. Bu üslubu da içinde yaşadığı ve savunduğu kültürün ayrımcı köklerinden almıştı. Kendi konut alanlarının çevresinde piknik yapma imkanı bulamayan, kendi kırsal köklerinden henüz daha kopamamış, ve şehirde kamusal alanda davranış pratiklerini inceltememiş bir köylü kentli kesimi, "duyarlı" bir kentli olarak dilediğimizce eleştirip karalayabiliriz, burun kıvırabiliriz…
Ama onlar hala aynı şekilde piknik yapmaya devam ederler. Ve daha radikal bir şekilde otobanda piknik yaparlar. Sesini duyurmanın ve neye ihtiyacın olduğunu anlatmanın daha çılgınca bir yolu var mı? Aslında eylem ya da ses duyurmak gibi bir dertleri de yok. Çok pratik bir sebep, sıkışık konut alanlarının içerisinde yeşil bir alan bulamıyorlar ve otobanın kenarında, saatte 100km giden arabalara karşı toz duman gürültü içinde piknik yapıyorlar…
Kent kültüründeki çelişki devam ediyor. Çünkü önce bu durumu tez yazan mimar fark ediyor 2003te, durumun önemini vurgulayan bir tez. Sonra 2005 civarı (yanlış olabilir yıl) piknik yapanların videoya çekildiği bienalde bir iş sergileniyor. Şimdi 2009 yılındayız ve hala otobanda değişen bir şey yok.
Demek istediğim şey çok basit. Her türlü disiplin kendi içinde bir takım farkındalıklar yaratsa da, projeler geliştirse de, somutta bir şey yapmadıkça hiçbir şey değişmiyor. Ama durum hiç de o kadar umutsuz değil. Çünkü bir şeyler yapabilen çok insan da var. Sadece seslerini çok yüksek bir şekilde duymuyoruz o kadar. Belki hala süren bir yanılgı olarak büyük hedefler, büyük eylemler, büyük anlatılar ve büyük teoriler peşinden koşmamız bizi başarısızlığa ve umutsuzluğa sürükleyen. Sadece kendimizi güvende hissetmek için hapsettiğimiz dünyamızdan – sanatçılar, akademisyenler ve genel olarak şikayetçiler- çıkıp gerçekten bir şeyler yapmaya yönelik küçük adımlar atabilmek ihtiyacımız olan. Melodi
Ama onlar hala aynı şekilde piknik yapmaya devam ederler. Ve daha radikal bir şekilde otobanda piknik yaparlar. Sesini duyurmanın ve neye ihtiyacın olduğunu anlatmanın daha çılgınca bir yolu var mı? Aslında eylem ya da ses duyurmak gibi bir dertleri de yok. Çok pratik bir sebep, sıkışık konut alanlarının içerisinde yeşil bir alan bulamıyorlar ve otobanın kenarında, saatte 100km giden arabalara karşı toz duman gürültü içinde piknik yapıyorlar…
Kent kültüründeki çelişki devam ediyor. Çünkü önce bu durumu tez yazan mimar fark ediyor 2003te, durumun önemini vurgulayan bir tez. Sonra 2005 civarı (yanlış olabilir yıl) piknik yapanların videoya çekildiği bienalde bir iş sergileniyor. Şimdi 2009 yılındayız ve hala otobanda değişen bir şey yok.
Demek istediğim şey çok basit. Her türlü disiplin kendi içinde bir takım farkındalıklar yaratsa da, projeler geliştirse de, somutta bir şey yapmadıkça hiçbir şey değişmiyor. Ama durum hiç de o kadar umutsuz değil. Çünkü bir şeyler yapabilen çok insan da var. Sadece seslerini çok yüksek bir şekilde duymuyoruz o kadar. Belki hala süren bir yanılgı olarak büyük hedefler, büyük eylemler, büyük anlatılar ve büyük teoriler peşinden koşmamız bizi başarısızlığa ve umutsuzluğa sürükleyen. Sadece kendimizi güvende hissetmek için hapsettiğimiz dünyamızdan – sanatçılar, akademisyenler ve genel olarak şikayetçiler- çıkıp gerçekten bir şeyler yapmaya yönelik küçük adımlar atabilmek ihtiyacımız olan. Melodi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder