ben de çok sevindim bu konunun açılmasına, çünkü galiba benim de tez konum bu olucak, tabi mimarlık pratiğinin sistemle girdiği ilişki biçimleri, onu dönüştürmesinin nasıl mümkün olabileceğiyle ilgili sorular soran. Bu konuyla ilgili sana bi film önermek istiyorum Manufactured Landscapes. Üretmenin, tüketmenin, büyümenin ve bir türlü doyamamanın, gittikçe genişleyen bir perspektifle anlatıldığı, izledikten sonra bir şey yapmamanın, ne yapabilirim diye düşünmemenin imkansız olduğu bir film, Yüzlerce işçinin yüzlerce üretim bandında çalışarak oluşturduğu tarlalardan, konteynırların oluşturduğu tarlalara, oradan çöplük tarlalarına, atık tarlalarına, sürekli büyüyerek sonlanmayan sürecini izliyorsun, bildiğin şeyler ma izlemek yine de heyecanlandırıyor ve harekete geçmek için insanı sarsıyor. Sürdürülebilirkle ilgili söylediklerine tamamen katılıyorum, ben Norman Fosterın yanında çalışıyodum 2 hafta öncesine kadar, bu adam sürdürülebilir mimarlık yaparak çok ünlü olmuş ve dünyanın en büyük mimarlık şirketinden birini kurmuş bi adam, 1500 tane çalışan mimarı vardı bütün dünyada ve aslında yaptığı şey güya sürdüleblirlik ilkeleriyle tasarlanmış gökdelenler tasarlmaktı. ironiye bakar mısın. sürdürülebilirlik gerçekten bir yalan, yani en azından şu anki ticari olarak uygulanan şekliyle. neyse ki ekonomik kriz geldi ve Foster küçülmek zorunda kaldı, 500 tane mimarını işten çıkardı, ben de dahil ve aslında çok iyi oldu, çünkü mastera başladım ve düşünme fırsatı buluyorum artık :)
eylemlerle ilgili bence derin bir araştırma yapılması gerek, her türü eylemin bir listesi yapılarak çevresine ne tür bir etkisi olduğunun haritasını çıkarmak gibi. bir eylem yapmak neyi değiştirebilir, kimler bundan etkilenebilir yada bir yazı yazmak, ya da bir kuram geliştirmek vs. "tabii bu kitlelerin nasil örgütlendigi de önemli, eskisi gibi kemiklesmis, dogmatik ve hiyerarsik yapilar mi yoksa daha cok aglar üzerinden isleyen, bireyin yaraticiligini ve insiyatifini öne çikaran, daha yeni eylem pratiklari mi?" evet bu soru çok kritik, gerçekten yeni eylem pratiklerinin oluşturulması gerek. ağların hiyeraşilerden üstünlüğü ve kendikendine örgütlenme metotlarının daha etkili olduğunu biraz Deleuze biraz De Landa, biraz Castells okumasıyla hepimiz kabullenebiliriz. diğer yandan mikropolitik eylemleri de küçümsememeliyiz bence, vicdan rahatlatmak olarak bakmıyorum aslında. sadece bizi besleyen bir ego kültürü var. bunun farkına varmak çok önemli. ve gerçekten mikro ölçekte bir farkındalık yaratmak, yada insanların en derin dürtülerini yoklayıp bunları değiştirmeye çalışmak çok zor fakat bunun yollarının araştırılması gerek. mesela kanada aktivizmin çok iyi uygulandığı bir yer ve insanların yaşam biçimlerine bu aktivizmi de yansıttığı bir toplum. incelenebilir. evet öteki okumalara yazabiliriz de, benim hotmailim kapandı, bir de hotmailin arayüzünde kötü anılarımız var sanıyorum, polemikler, saldırılar vs. bir blog açıp orada tartışabiliriz, bir takım resimlerle de destekleyebiliriz. Melodi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder